Kayıtlar

Bekleyişe Dâir

  Şule Gürbüz’ün Kıyamet Emeklisi’nde şeyhinin Aziz’e verdiği bir nasihat var. Bekleyiş üzerine okuduğum en güzel satırlar olabilir. “Bana bak Aziz, bir şeyi illa hemen anlamak, hemen de yapmak zorunda değilsin. Bir söz, bir öğüt, bir işaret bütün bir ömür içindir, hatta belki senin otuz sene sonran için, o vakit kullanacağın bir süstür.Her şeyi takıp takıştırmayı, her duyduğunla hemen süslenmeyi seviyorsun. Bir on beş sene kadar dur, on beş sene bir dakikadan kısadır. Geldiğinde, gerçekten beklemişsen taptazesindir. İnsan bekleyemezken yaşlanır, fıkırdar ve kokuşur. Bekleyen tazelenir, bir buhur kokusu, başında filizi olur. Onu beklerken budalalıklar yapmamışsan, o olmadığını bildiğin halde boş duramadığın için kirlenmemişsen yağ gibi kayarak üstüne cuk oturur. Dünyadaki en güzel koku sabırla bekleyenin kokusudur.”  

Varlığın Kıpırdanışına Dâir

    Zihnimdeki gürültünün yerini derin bir sessizliğe bıraktığı bazı mekânlar var. Yahya Efendi’nin arka tarafındaki banklar da onlardan biri. Dün sadece oturmak ve sessizce kalmak için oradaydım; biraz da okumak istedim. Yanımda Şimdi’nin Gücü vardı. Sayfaları çevirdikçe, sanki kendi içimde yeni bir keşfe çıkıyor gibiyim. Anda kalma temrinleri yapıyorum kendimce. Fakat zihnim, dünkü konuşmamıza dönüp dönüp oraya takılıyor. Belki de bu satırları yazmam, geçmişin izini kapatmamın bir yoludur. Çünkü anda kalmanın lezzeti beni büyüledi. “Allah’ın senin hakkındaki zannını, affını ve merhametini merak ediyorsan, bunu anlamak aslında çok kolay,” demişti. “Bir ayna düşün; karşısında da ben varım. Aynadaki suret elini cebine soktuğunda, gerçekte bu hareketi yapan kimdir? Benim aslımdır, öyle değil mi? Allah’ın ruhumuza kendi ruhundan üflediğini ve her bir ismi şerifin bizde tecelli ettiğini biliyoruz. Kaynak, aynanın karşısındaki Cenab-ı Hak’tır; yansıma ise bizdeki tezahürlerdir. E...

Kalbini Çıkarıp Ortaya Koymak

Salı günü sohbetlerini akşam namazı öncesine almışlar. Sohbetin başlama vakti öyle güzel bir zamana denk geliyor ki… Göğün pastel tonlara bürünüp güneşin batmaya hazırlandığı o vakit, Abdullah Sert Hoca’nın munis sesiyle birleşince, kendimi gayriihtiyari bir sekinet içinde buluyorum. Bu hafta sohbetin konusu “istikamet”ti. “İstikamet,” dedi Hoca, “yaratılıştaki safiyet ve masumiyeti, Allah’ın insanı yarattığı o fıtri kıvamı koruyarak yaşamaya denir.” Sonra kalbin istikametinden bahsetti: “Kalbin istikameti, ehl-i sünnet akidesi üzere olmaktır. Uzuvların istikameti ise harama meyletmemeleridir. Bir de hâlin istikameti vardır.” Beni en çok etkileyen kısım buydu sanırım.Öyle insanlar vardır ki onlarla hiç konuşmasanız bile, sadece uzaktan baktığınızda; duruşlarından, hallerinden, tavırlarından, iç dünyalarının güzelliği anlaşılır. Güzellik, bana göre de, kişinin ruhunun canlılığıyla ilgilidir. O safiyet tenine vurur; bir parıltı olup gözlerinden taşar. “Veli odur ki,” dedi, “kalbini...

Hilkatin Haşyetine Dâir

  Öğrencilerin teneffüs için bahçeye çıktığı kısa bir an oldu bugün. Başımı kaldırıp az önce sınıftan çıkan çocukların koşuşturmalarının izlerinin kaldığı boş sınıfa baktım. Perde usul usul sallanıyordu. Hilkatin, yaşamanın, nefes almanın, bizatihi kendi varoluşumun haşyetinden gözlerimin dolduğu zamanlar oluyor. Bir anda, öylesine dururken; ya da bir acının, bir sıkışmışlığın beni dönüştürüşündeki o tatlı acının içinde kıvranırken. Hiç bilmediğim, hiç deneyimlemediğim bir şeyin içine kendimi atıp orada öylece çırpınışlarımı izlemeyi seviyorum. Kalbim bu bilinmezliğin içinde bir kuş gibi çırpınırken dimdik durmaya çalışan başımı, hiç o yana bu yana kaymadan doğrudan parıldayan büyük kahverengi gözlerimi çok seviyorum. Bir insanın hayatının başka hayatlarla karşılaştırılamayacak bir hayat olmasının yolu hayatın doygunluğuna kendine özgü bir şekilde ermesidir. İyi ve kötü tecrübelerle, hep yeni ümitler ve hayal kırıklıklarıyla, başarılar ve başarısızlıklarla, sayısız deneme ve yanılm...

Kalbin Anlamı Üzerine Mülahazalar

       Geçtiğimiz günlerde annemle bir kitapçının içinde gezinirken gördüm bu kitabı. Görür görmez içimde bir şeyler kıpırdandı. Çünkü uzun zamandır kalbimin bir darlık ve bir genişlik içinde oluşunu, bir hâl üzere sabit kalamayışını anlamlandırmaya çalışıyordum. Elbette, kalbin asli özelliğinin bu olduğunu biliyorum. Kalbin “kalp” diye isimlendirilmesinin nedeni, süratle başkalaşmasıdır. Ama Efendimizin, “Ey kalpleri hâlden hâle çeviren Allah’ım, kalbimi dinin üzere sabit kıl.” duasından, aslında kalbin bir hâl üzere sabit kalışının mümkün olabileceğini de biliyorum.     Yaşadığı her şeyi anlamlandırarak sükûn bulabilen zihnim, beni bu kez kalbin anlamını aramaya sevk etti. Hâkim et-Tirmizî, bu eseri kendisine sadr, kalp, fuâd, lüb gibi kalbin yerine kullanılan isimlerin arasındaki farkın sorulması üzerine kaleme almış. Kitabın girişinde ilk olarak sadrdan bahsediyor. “Sadr, aslında kalbin bulunduğu mekâna denir,” diyor. Yani kalbi bir ev, sadrı ise o ev...

Yaşama Berrak Bir Bakış

   Bu sabah Feniçka’yı bitirdim. Ardından derin bir uykuya daldım.Uyandığımda en ince ayrıntısına kadar hatırladığım garip rüyalar görmüştüm.Yaşamın karanlık yönleri gün geçtikçe yavaş yavaş aydınlanıyor.Buna rağmen içimdeki bu karmaşanın gün geçtikçe artıyor oluşunu anlamlandıramıyorum.26 yaşıma girmeme az bir zaman kaldı. Ömrümün ilk çeyreğinde hayal ettiğim pek çok şeyi gerçekleştirdim.Mutluluktan ve tatmin duygusundan kalbimin şükranla ve gözlerimin yaşlarla dolduğu güzel zamanlarım oldu.Ve bir o kadar da acıdan nefes alamadığım zamanlar.Yeni yaşıma dair kendimden beklediğim en öncelikli şey kendi kendimi rahat bırakmak. “Özgüven, bir ortama girdiğinde o ortamın en iyisi olduğunu düşünmen deği, o ortamdaki hiç kimseyle kendini kıyaslamamandır.”diye okumuştum. Max Werner Feniçka’yı tarif ederken “onun her nesneye garip bir açıklık ve berraklıkla bakan zeka dolu kahverengi gözleri”olduğundan bahsediyordu.Ben de yeni yaşımda Feniçka’nın o berrak bakışına sahip olmayı diliyoru...

Kalbi İçin Emek Harcamak

Bugün Zarafet’in kamp programındaydım. Cuma vaktini ihya ettik ardından Osman Hoca’nın sohbeti oldu.Osman Hoca’ya gelen sorulardan biri şöyleydi: Çocuk istismarları, savaşlar vs. bazılarımıza Allah’ın adaletini sorgulatıyor.”Osman Hoca şöyle cevap verdi:”Eğer dünyaya bir bedel ödeyerek gelmiş olsaydık böyle bir sorgulamaya hakkımız olabilirdi.Ama dünyaya bir bedel ödeyerek gelmedik.Bu sebeple vermedikleri ya da elimizden aldıkları için Allah’a küsemeyiz. Verdiği de aldığı da imtihan için bir sebeptir.”İbadetler dedi, ruhun vitaminleridir. Kalp bu vitaminler sayesinde tekamül edecek. Mesnevi’de geçen bir hikayeden bahsetti: Bağdat’a bir öküz geldi de şehrin hiçbir güzelliğini görmedi.Nerede bir samanlık görse gidip günlerini orada geçirdi.İşte dünyaya nefsiyle bakanların durumu bunun gibidir. Bu hikayeyi duyunca uzun zamandır bir samanlıkta oyalandığımı fark ettim. Kalbiniz için emek harcamalısınız dedi Osman Hoca. Okumak için, yaşamak için, bir sınav için emek harcadığınız gibi kalbini...