Kalbini Çıkarıp Ortaya Koymak
Salı günü sohbetlerini akşam namazı öncesine almışlar. Sohbetin başlama vakti öyle güzel bir zamana denk geliyor ki… Göğün pastel tonlara bürünüp güneşin batmaya hazırlandığı o vakit, Abdullah Sert Hoca’nın munis sesiyle birleşince, kendimi gayriihtiyari bir sekinet içinde buluyorum.
Bu hafta sohbetin konusu “istikamet”ti.
“İstikamet,” dedi Hoca, “yaratılıştaki safiyet ve masumiyeti, Allah’ın insanı yarattığı o fıtri kıvamı koruyarak yaşamaya denir.”
Sonra kalbin istikametinden bahsetti:
“Kalbin istikameti, ehl-i sünnet akidesi üzere olmaktır. Uzuvların istikameti ise harama meyletmemeleridir. Bir de hâlin istikameti vardır.”Beni en çok etkileyen kısım buydu sanırım.Öyle insanlar vardır ki onlarla hiç konuşmasanız bile, sadece uzaktan baktığınızda; duruşlarından, hallerinden, tavırlarından, iç dünyalarının güzelliği anlaşılır.
Güzellik, bana göre de, kişinin ruhunun canlılığıyla ilgilidir. O safiyet tenine vurur; bir parıltı olup gözlerinden taşar.
“Veli odur ki,” dedi, “kalbini çıkarır, koyar ortaya: ‘Bakın, içinde ne varmış,’ diye.”Peki biz, bugün kalbimizi ortaya koyabilecek bir hâlde miyiz?
Sami Efendi’nin istikameti anlatmak için kullandığı “dağ” metaforundan bahsetti.
“İstikamet ehli dağ gibi olmalı,” dedi. “Dağın dört özelliği vardır:
- Sıcakta erimez,
- Soğukta donmaz,
- Rüzgârda savrulmaz,
- Yağmur da onu alıp bir yere götüremez.”
İstikamet ehli de böyle… Şartlar ne olursa olsun, niyetteki ihlastan ve ameldeki devamlılıktan ayrılmaz.
Biz her gün namazda Allah’tan sırat-ı müstakîm üzere olmayı diliyoruz. İstikamet öyle bir şey ki; Allah bizi, günde beş vakit istikamet talebinde bulunduruyor.
Sohbetin sonlarına doğru çok güzel bir hayat tanımı yaptı:
“Hayat; iman ve istikamet üzere, son nefeste meleklerin müjdesiyle, müminlerin omuzları üzerinde hüsn-ü şehadetle tamamlanacak bir yoldur.”
Cümlesini bitirdiğinde, kalbimden bir çift kuşun kanat çırparak uçtuğunu hissettim.
Yorumlar
Yorum Gönder