Kayıtlar

Haziran, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kalbini Çıkarıp Ortaya Koymak

Salı günü sohbetlerini akşam namazı öncesine almışlar. Sohbetin başlama vakti öyle güzel bir zamana denk geliyor ki… Göğün pastel tonlara bürünüp güneşin batmaya hazırlandığı o vakit, Abdullah Sert Hoca’nın munis sesiyle birleşince, kendimi gayriihtiyari bir sekinet içinde buluyorum. Bu hafta sohbetin konusu “istikamet”ti. “İstikamet,” dedi Hoca, “yaratılıştaki safiyet ve masumiyeti, Allah’ın insanı yarattığı o fıtri kıvamı koruyarak yaşamaya denir.” Sonra kalbin istikametinden bahsetti: “Kalbin istikameti, ehl-i sünnet akidesi üzere olmaktır. Uzuvların istikameti ise harama meyletmemeleridir. Bir de hâlin istikameti vardır.” Beni en çok etkileyen kısım buydu sanırım.Öyle insanlar vardır ki onlarla hiç konuşmasanız bile, sadece uzaktan baktığınızda; duruşlarından, hallerinden, tavırlarından, iç dünyalarının güzelliği anlaşılır. Güzellik, bana göre de, kişinin ruhunun canlılığıyla ilgilidir. O safiyet tenine vurur; bir parıltı olup gözlerinden taşar. “Veli odur ki,” dedi, “kalbini...

Hilkatin Haşyetine Dâir

  Öğrencilerin teneffüs için bahçeye çıktığı kısa bir an oldu bugün. Başımı kaldırıp az önce sınıftan çıkan çocukların koşuşturmalarının izlerinin kaldığı boş sınıfa baktım. Perde usul usul sallanıyordu. Hilkatin, yaşamanın, nefes almanın, bizatihi kendi varoluşumun haşyetinden gözlerimin dolduğu zamanlar oluyor. Bir anda, öylesine dururken; ya da bir acının, bir sıkışmışlığın beni dönüştürüşündeki o tatlı acının içinde kıvranırken. Hiç bilmediğim, hiç deneyimlemediğim bir şeyin içine kendimi atıp orada öylece çırpınışlarımı izlemeyi seviyorum. Kalbim bu bilinmezliğin içinde bir kuş gibi çırpınırken dimdik durmaya çalışan başımı, hiç o yana bu yana kaymadan doğrudan parıldayan büyük kahverengi gözlerimi çok seviyorum. Bir insanın hayatının başka hayatlarla karşılaştırılamayacak bir hayat olmasının yolu hayatın doygunluğuna kendine özgü bir şekilde ermesidir. İyi ve kötü tecrübelerle, hep yeni ümitler ve hayal kırıklıklarıyla, başarılar ve başarısızlıklarla, sayısız deneme ve yanılm...

Kalbin Anlamı Üzerine Mülahazalar

       Geçtiğimiz günlerde annemle bir kitapçının içinde gezinirken gördüm bu kitabı. Görür görmez içimde bir şeyler kıpırdandı. Çünkü uzun zamandır kalbimin bir darlık ve bir genişlik içinde oluşunu, bir hâl üzere sabit kalamayışını anlamlandırmaya çalışıyordum. Elbette, kalbin asli özelliğinin bu olduğunu biliyorum. Kalbin “kalp” diye isimlendirilmesinin nedeni, süratle başkalaşmasıdır. Ama Efendimizin, “Ey kalpleri hâlden hâle çeviren Allah’ım, kalbimi dinin üzere sabit kıl.” duasından, aslında kalbin bir hâl üzere sabit kalışının mümkün olabileceğini de biliyorum.     Yaşadığı her şeyi anlamlandırarak sükûn bulabilen zihnim, beni bu kez kalbin anlamını aramaya sevk etti. Hâkim et-Tirmizî, bu eseri kendisine sadr, kalp, fuâd, lüb gibi kalbin yerine kullanılan isimlerin arasındaki farkın sorulması üzerine kaleme almış. Kitabın girişinde ilk olarak sadrdan bahsediyor. “Sadr, aslında kalbin bulunduğu mekâna denir,” diyor. Yani kalbi bir ev, sadrı ise o ev...